Taş Ev Adrasan ile bu yazı bambaşka yaşayın

Temiz havası, muhteşem kahvaltısı, orman ve doğa manzarasıyla huzuru ciğerlerinize çekerken, bar kısmındaki alkollü alkolsüz içeceklerden ve onlarca çeşit yiyecekten yararlanın.

GEZİ ROTANIZ

Yakınlarımızdaki Tarihi Kentler

TANRILARIN EVİ OLYMPOS

Cep telefonunuzun navigasyonuna  yazıp,Otelimizden 7 km uzaklıktaki OLYMPOS’a ,müzekartınız ile  giriş yapabilir,eğer yok ise kimliğiniz ile gişeden 60 TL ye satın alabilirsiniz.

Antalya’nın güney sahillerinde Phaselis’ten sonra ikinci önemli liman kenti Olympos’tur. Şehir adını 16 kilometre kuzeyindeki Toroslar’ın batı uzantılarından biri olan 2 bin 375 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’ndan alır. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içindedır. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte İÖ 167–168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biridir.Birlik’te Likya’nın doğusunu temsil etmiştir.

Olympos, Likya Birliği’nin önemli yerleşim merkezlerinden biri olarak kabul edilir. Komutan Servilius İsauricus, Helenistik Dönem’de kurulan bu şehri korsanlardan temizleyerek M.Ö. 78’de Roma topraklarına kattı. Yakınındaki doğal gazlar (metan) sürekli kendi kendine yandığı için, bu antik kent Çıralı’daki “Hephaistos” kültüyle ün kazanarak önemli bir dini merkez oldu.

Olympos’un günümüze kadar ulaşmış kalıntıları genellikle doğudan batıya doğru, hızla denize akan Ulupınar nehrinin ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Bugün köprünün bir ayağı yerinde durmaktadır.

Güney kıyıda, Hellenistik Dönem’in çokgen örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Bizans onarımlarını işaret eden bölümü görülmektedir. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap olup, girişin bir yanı iyi korunmuş durumdadır.Akropoldeki yapı kalıntılarıysa, Ortaçağ’da kale şekline sokulmuş surlara ait.

Şehrin görülebilir diğer önemli yapısı ise ırmak ağzının 150 metre batısında yer alan tapınak kapısıdır. İon düzeninde küçük bir tapınağa ait olduğu mimari parçalardan Roma İmparatoru Markus Aurellius (İS 172–173) adına yapıldığı da kapı önündeki heykel kaidesinden anlaşılmaktadır.

Kalıntılar arasında en ilginci Antalya Müzesi’nce yürütülen kazılarla gün ışığına çıkarılmış olan Kaptan Eudomus’un Lahdi’dir. Nehir ağzının hemen yanında kayalığın oyuğunda yer alan lahit hem duygu dolu şiirsel ithaf yazıtında kaptanın adını vermesi hem de uzun kenarındaki gemi kabartmasında gemisinin şeklini vermesi açısından da büyük önem göstermektedir.

                             HAZIR GELMİŞKEN

Olympos antik kentini gezdikten sonra muhteşem plajında mutlaka serinleyin. Akşam saatlerinde ise sahilden 300 metre ileride olan Çıralı’dan bisiklet kiralayarak CHİMERA ya gidip efsanelere konu olan yüzyıllardır sönmeyen ateşe tanıklık edin.

PHASELİS

Otelimizden 27 KM uzaklıktaki PHASELİS e giderken yanınıza MÜZEKARTınızı ve deniz gözlüğünüzü almayı unutmayın.

Phaselis Antik Kenti’nin Akdeniz’e uzanan küçük bir yarımada üzerinde İÖ 7’nci yüzyılda Rodoslu kolonistlerce kurulduğu söylenir. Kuruluş efsanesinde kolonistlerin yöre halkına mısır veya kurutulmuş balık önerilerine balık isteği ile cevap verildiği anlatılır. Coğrafi konumu önemli bir liman kenti olduğunu gösterir. Biri yarımadanın kuzeyinde diğeri kuzeydoğuda üçüncüsü ise güneybatı kıyısında yer alan üç limana sahiptir.

Akdeniz’in kıyısında bulunan liman kenti kuruluşu ile ilgili efsaneye göre şehrin, Lakios adlı bir kolonist tarafından M.Ö 691-690 yıllarında kurulduğu düşünülüyor. 

Bu Efsaneye göre her şey, Lakios bir şehir kurmaya karar verdiği sırada bir kahine danışmasıyla başladı. Kahin, Lakios’a yola çıktığı gemilerinin bir noktada batacağını ve bu noktadan bir gün boyunca kuzeye doğru yürüdükten sonra gün batımında bulunduğu noktaya şehri kurması gerektiğini söyler. Lakios, kahinin sözüne kulak vererek gemilerinin battığı Gelidonya Burnu’ndan  bir gün boyunca kuzeye doğru ilerlediğinde bugün Phaselis’in bulunduğu noktaya varır. Bu arazinin sahibi olan çobanla karılaştıklarında orayı satın almak için ona tuzlu balık vermeyi teklif eder ve çoban da bunu kabul eder. Böylece biraz tuzlu balık karşılığında arazi   Lakios’a satılır. Tuzlu balık, Phaselis’in simgesi olur ve burada basılan sikkelerin üzerinde tuzlu balık resmi vardır.  Sikkelerin üzerindeki gemi resimleri de kentin ticari bir liman kenti olduğunu betimleyen önemli bir unsurdur.

Phaselis Antik Kenti, Akdeniz kıyılarında bulunan üç limana sahip bir kentti. Coğrafi konumu bakımından liman kenti olması sebebiyle çok önemli bir bölgede kuruluydu. Phaselis kimi zaman Pamfilya bazen de Likya şehri olarak gösterilir. Fakat ikisinin de sınırları içerisindedir.  Şehir, Roma egemenliğine girdiği dönem sonrası refah dönemini yaşamaya başlar. “İmparator Hadrian” tarafından da bu dönemde ziyaret edilir ve kemerli anıtsal tak da bu ziyaret anısına yapılmıştır.

Kenti Klasik, Helenistik ve Roma dönemlerinde de  önemini sürdürmüştür.Bu dönemlerin en önemli simaları imparatorlar, krallar ve generallerin Phaselis’e gelip burayı uğrak yeri olarak kullandıklarını biliyoruz. Kenti ziyaret edenler arasında Kimon, Pompeius, Sezar, Hadrianus, Caracalla ve Büyük İskender gibi tarihteki ünlü isimler de bulunuyor.Özellikle  hayatının hiç bir döneminde aynı yerde iki mevsim geçirmeyen Büyük İskender,phaselis te tam 2 yıl kalmıştır.Ve şu an sizin de yürüdüğünüz bu cadde İskender ve Sezarın da yürüdüğü yoldur.

Daha sonraları Bizans egemenliğine girerek yeni bir refah dönemi yaşar fakat Selçuklu kuşatmasıyla kent terk edilir ve liman da değerini kaybetmeye başlar.  Kentten günümüze Roma ve Bizans kalıntıları ulaşmıştır. Bu kalıntılardan biraz bahsedecek olursak;

Sütunlu cadde, kentin antik yapılarını gözler önüne seren caddedir. Güney Limanı ve Askeri Liman arasındadır. Phaselis’ten geri kalan eserleri bu caddede gezerken keşfedebilirsiniz.

Su kemerleri, günümüze ulaşan ve hala ayakta olan su kemerleri, yıllarca Phaselis’lilerin su ihtiyacını karşılar. Roma dönemi su kemerleri 450 metre uzunluğundadır.

Üç Önemli Liman; Phaselis’in üç limanından biri Kuzey Limanı, biri Güney Limanı ve bir diğeri ise Askeri Limandır. Askeri Liman, Kuzey ve Güney limanları arasında ortada kalır. Bu yüzden Orta Liman olarak da adlandırılır. Gününüzde bu üç koyda da yüzülebiliyor olması, deniz keyfini bir başka boyuta taşıyor diyebiliriz. Özellikle Orta Liman, daha sığ ve dalgasız olmasıyla yüzmek için daha çok tercih ediliyor. Phaselis’in Güney Limanı en uzun koyudur ve yüzmek için oldukça çok tercih edilir. Kuzey limanı ise diğer iki limana göre çok rüzgar alması sebebiyle daha az tercih ediliyor.

Roma Hamamı, Sütunlu ana caddede yürürken Askeri Liman tarafında kalır. Hipokaust sistemi ile ısıtılan bu tipik Roma hamamı büyük bir hamamdır. Sütunlu caddede karşınıza çıkan tabanı mozaik desenli umumi tuvaletler yani latrinalardan sonra küçük hamam bulunuyor. Küçük hamam, Roma dönemi hamam ısıtması   hipokaust sistemi ile ilgili bilgiler verir. 

Hadrianus Kapısı, güney limanının kente girişinde inşaa edildi. Kemerli kapı, Roma İmparatoru Hadrian’ın Phaselis’e gelişi onuruna yapılmıştır. İmparator Hadrianus’un Anadolu’yu ziyaretleri anısına yapılan ihtişamlı kapılar herkesin dikkatini çeken tarihin önemli kalıntılarındandır. Diğer Hadrian kapılarında olduğu gibi Phaselis’teki Hadrianus Kapısı da tarihin yüzlerce yıllık görkemini yansıtan önemli eserlerdendir.

Akropolis kentin en erken yerleşim alanı olarak tarihte içerisine ev ve sarnıçlar kurulmuştu. Tam olarak yeri tespit edilemese de Phaselis’lilerin baş tanrıçası Athena’ya adanan tapınağın da bu bölgede bulunduğu söyleniyor.

Agoralar ise yine sütunlu cadde üzerinde karşınıza çıkıyor. Phaselis Antik Kenti’nde üç adet agora vardır. Hadrianus Agorası (Tetragonal Agora), Domitianus Agorası ve Geç İmparatorluk Dönemi Agorası. Tiyatronun hemen karşısında yer alan Tetragonal Agora (İmparator Hadrianus’a adandığı için Hadrianus Agorası olarak da anılır). Domitianus Agorası ise inşaa edilen en eski agoradır.

Phaselis’te iki nekropol(mezarlık) alanı bulunmaktaydı. Kuzey Nekropolü ve Batı Nekropolü kentin ölü gömmeye yönelik inançlarını yansıtır. Lahit mezarlar, taş sandık mezarlar ve kaya mezarlar şekillerinde gömme biçimlerine rastlanır.

Tiyatro, küçük boyutlu tipik bir Helenistik Dönem tiyatrosudur. Roma tiyatrolarında olduğu gibi iki katlı, 5 bin kişilik, konglomera taşından elde edilen bloklardan oluşur. Sahne binasının ilk katında yer alan niş ve kapılar mevcuttur. Caveası günümüzde sağlam şekilde görünmektedir.

HAZIR GELMİŞKEN

İçerisinde 3 ayrı koyun bulunduğu Phaselis te ,denizin içindeki antik kalıntıların arasında yüzmeyi sakın ihmal etmeyin.

MYRA

Otelimizden 41 km uzaklıktaki Demre ilçesine giderken ,yanınıza MÜZEKARTınızı almayı unutmayın.Bu rotada müzekartınızla gireceğiniz üç ayrı destinasyon bulunmaktadır.

Myra antik kenti,Ortodoksların hac görevini yaptığı Noel baba kilisesi ve Arkeoloji müzesi

MYRA ANTİK KENTİ

Bir dönem Likya Uygarlığı’nın başkenti olmuş Myra’nın kabartmalı mezarlarıyla başlayan hikayesi, Andriake Limanı’yla denize kavuşuyor. Burası aynı zamanda Tanrıça Kybele’nin Artemis olduğu yer olarak da biliniyor.

Kaş-Finike arasındaki Myra, Aziz Nikolas’ın piskoposluğu sayesinde ününü Ortaçağ boyunca sürdürdü. Likya Konfederasyonu’nun üç oy hakkına sahip altı önemli şehri arasındaki Myra, ismini kurulduğu Myros Nehri’nden (Demre Çayı) aldı. Şehrin su ihtiyacı, Demre’nin kenarında kayalara oyulmuş kanal sistemiyle sağlandı.

Şehre hayat veren Demre Çayı, pek çok antik kentte olduğu gibi, zamanla getirdiği alüvyonlarla kentin sonunu hazırladı.

Myra M.S. 7. yüzyıldan M.S. 9. yüzyıla kadar süren Arap akınları sonunda 809’da zapt edilerek önemini yitirdi. En parlak zamanınıysa M.S. 408-450 arasında 2. Theodosius zamanında yaşadı. Bu dönemde Likya’nın “metropolis”i yani başkenti oldu ve Çayağzı bölgesindeki Andriake liman kentiyle denize uzanarak ticaretle öne çıktı.

Likya Konfederasyonu’na ait sikkeler arasında Myra adına basılanlar da bulundu. “Yüce Ana Tanrıça’nın yeri” anlamına da gelen Myra’nın sakinleri ana tanrıça Artemis’e inanıyordu. Sikkelerde Artemis, Anadolu’nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil ediliyor.

Yukarıda kaya mezarları üstüne kurulan şehrin antik tiyatrosu, aşağıya doğru genişliyor. İki yanındaki ve nehir nekropolündeki mezarlar üstündeki kabartmaları görülmeye değer. Roma dönemine ait bu görkemli tiyatro, günümüze sağlam ulaşan az sayıdaki antik tiyatrolardan biri olma özelliğini taşır.

HAZIR GELMİŞKEN

Çayağzı Limanı ile Andriake Antik Kenti arasında kalan Kuş Cenneti, hem menderes manzarası hem de 149 farklı kuş türüyle, uğranılması gereken bir adres. Kuş cennetini oluşturan menderesin denizle buluştuğu noktadaki kükürtlü sular, kuşlar için beslenme alanı oluşturmasının yanında, şifa verme özelliğine de sahip.

NOEL BABA KİLİSESİ

Patara’da doğup Psikoposluk yaptığı Myra’da hayata gözlerini yuman Aziz Nikolaos, nam-ı diğer “Noel Baba” adına yaptırılmış mezar kilisesinde ziyaretçilerini bekliyor.

Noel Baba’nın sonsuz uykusuna bu mekanda daldığına inanılıyor.

Likya Birliği Meclis Binasına ev sahipliği yapan dönemin önemli liman şehirlerinden Patara’da, M.S. 300 yılında zengin bir buğday tüccarının oğlu olarak dünyaya geldi Aziz Nikolaos. Çocuk ve denizcilerin koruyucu azizi kabul edilen Aziz Nikolaos, Demre sınırlarındaki Myra’nın Piskoposu oldu ve 365 yılının 6 Aralık’ında, 65 yaşındayken öldüğüne inanıldı. Bölgeye Osmanlı Devleti’nin hakim olmasının ardından, Haçlı Seferleri sırasında İtalya’nın Bari Şehrinden gelen tüccarlarca çalınan kemikleri Bari adına yaptırılan bazilikaya gömüldü.

“Mucizelerin Azizi” olarak bilinen Aziz Nikolaos adına Myralılar tarafından yaptırılan ve çeşitli dönemlerde tadilat gören kilise duvarlarında Aziz Nikolaos’ın gerçekleştirdiğine inanılan mucizeler resmedilmiş.Bu mucizeler hakkında birçok hikaye ve efsaneye yol açmıştır.

Efsaneye göre Aziz Nicholas, bir zamanlar mahsul kıtlığı Likya halkının refahını tehdit ettiğinde şehri açlıktan kurtardı. Mısır’a giden gemilerin Myra limanına yanaştığını duyan Nicholas, gemilerin her birinden tahıl elde etmek için kaptanla pazarlık yaptı. Başlangıçta yükler ölçüldüğü için tereddütlü olan kaptan, Nicholas tarafından herhangi bir sorunla karşılaşmayacağına dair güvence verdi ve bu da kaptanın isteğini kabul etmesine yol açtı. Kaptan İskenderiye’ye vardığında mucizevi bir şekilde, gemilerin yükünün ağırlığının aynı kaldığını gördü, bu arada Nicholas da kıtlığı yenmek için boşaltılan tahılı kullandı.

Kilisenin içindeki,balık pulları ve akanthus yapraklarıyla süslü Roma Dönemi’ne ait lahdinse sonsuz uykusuna yatan Noel Baba’ya ait olduğu düşünülüyor. Ayrıca Antalya Müzesi’nde de Aziz Nikolaos’a ait olduğu düşünülen kemikler sergileniyor.

Günümüzde kilise, Myra’nın eski piskoposuna saygı göstermek isteyen turistler ve ortodoks hacılar için popüler bir merkezdir. Yüzyıllar boyunca, dünyadaki birçok kilisenin adı Aziz Nikolaos’tan alınmıştır, ancak orijinal kilise hala burada Demre’de bulunmaktadır.

HAZIR GELMİŞKEN…

Myra’nın liman kenti Andiriake ören yerini mesken edinen LiİKYA UYGARLIKLAR MÜZESİ’ni ziyaret edip, buradaki murex işliklerinde yer alan deniz kabuklarından halılar üstünde tarihi bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

LİMYRA

Otelimizden 26 km uzaklıkta olan Finike ilçesindedir. lymra antik kentine giderken yanınıza MÜZEKART ınızı almayı unutmayın.

 Limyra Antik Kenti, Toçak Dağı’nın güney eteklerinde, erken dönem yapıların yer aldığı Akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Doğu Roma (Bizans) Dönemi surları içinde kalan alanı kapsamaktadır.

Limyra’nın adı, Likçe yazıtlarda “Zemuri” olarak geçmektedir. Bu durum şehrin en azından MÖ 5. yy’dan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtlamaktadır. Kent en parlak dönemini MÖ 4. yy’ın ilk yarısında, bölgenin başkenti konumuna geldiği Likya Kralı Perikle zamanında yaşamıştır. Bölgeye ilişkin kayıtlardan; Perikle’nin Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda, Pers hâkimiyetinin söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu hâkimiyet sadece sözde kalmış, diğer şehirler gibi Limyra’nın da büyük bir serbesti içinde bulunduğu söylenebilir.

Perikle Dönemi’nden sonraki parlak devrini MS 2-3. yüzyıllarda yeniden yaşayan Limyra, depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Doğu Roma (Bizans) egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan kent, MS 8-9. yüzyıllardaki Arap akınları sonrasında terk edilmiştir.

Kentin kuzeyinde yer alan Akropol, bir iç kale ile aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede surlar, sarnıçlar, kilise ve Perikle Heroonu yer alır. MÖ 4. yy’a tarihlenen Kral Perikle’ye ait bu anıt mezar, mimarisinin Ksanthos’taki Nereidler Anıtı’na benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesi’nde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder. Akropolün düzlüğe ulaştığı yerde Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarında, orijinali Hellenistik Döneme ait olan ve MS 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır.

Karayolunun güneyi; Limyros Çayı ile doğu ve batı olmak üzere bölünmüş iki ayrı ada halindedir. Limyros’un batısındaki Erken Doğu Roma (Bizans) Dönemi suru içindeki alanda, daha eski kalıntılar vardır. Surun güney duvarı içerisinde “Ptolemaion” adlı yapı ortaya çıkarılmıştır. Hellenistik Dönem’de yapılan bu anıt ve ona ait Antalya Müzesi’nde sergilenen heykeltıraşlık eserleri önemli buluntularıdır. Alanda yer alan bir diğer önemli yapı ise İmparator Augustus’un manevi oğlu Gaius Ceasar adına MS 4 yılında yapılmış anıtsal mezarıdır. Anıt, Gaius Caesar’ın Kudüs’ten Roma’ya dönerken Limyra’da ölmesi nedeni ile inşa edilmiştir. Cenaze veya içinde küllerin bulunduğu urne Roma’ya götürülmüş, onun anısına içinde naaşı olmayan anıtsal mezar (kenotaph) yapılmıştır.

Limyra, Likya Bölgesi’nin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir. Kentte 400’ü aşkın kaya mezarı yer almaktadır ve çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle bilinmektir.

Limyra Antik Kenti’nin akropolindeki kilise kalıntıları ve tiyatrosunda Hristiyanlığın ilk yıllarına ait, kırmızı boyayla yazılmış İsa’ya dair bir yazıt bulundu.imyra’daki sinagog yapısı, Roma ve Bizans devirlerinde, Hristiyanların yanı sıra, kayda değer bir Musevi topluluğu olduğuna işaret sayılıyordu.

ARYKANDA

Otelimizden 64 km uzaklıkta olan tarihi kent, Likya bölgesinin en eski yerleşimlerinden biri olduğunu kanıtlayan ismiyle Arykanda (Ary-ka_wanda), “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına gelmektedir. Kent, Finike-Elmalı yolunun ortalarındaki Arif Köyü sınırları içinde, sarp bir kayalığın eteklerine kurulmuştur.

Arykanda, özellikle Helenistik ve Roma dönemlerinde yoğun bir şekilde iskan edilmiştir. Roma Dönemi’nde güvenli bir konaklama yeri olarak büyüyen; aynı zamanda kereste ticareti ile de zenginleşen bir kenttir. 

Tarihinin çok daha eskiye gittiği bilinmekle birlikte, yerleşimde keşfedilen en eski kalıntılar M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilen kaya mezarları ile Helios Tapınağı’dır. Mevcut yapıların büyük bölümü ise Arykanda’nın en parlak dönemini yaşadığı M.S. 2. ve 3. yüzyıllara aittir. 

İmparator Hadrian Dönemi’ne tarihlendirilen odeon; odeonun hemen arkasında yer alan, iyi korunmuş tiyatro; spor gösterileri ile yarışların yapıldığı stadion; kentin kalbi diyebileceğimiz agorada bazı kayaların oyulmasıyla yapılmış dükkanlar; kentin meclis binası olan bouleuterion; güneş tanrısı Helios adına yapılmış tapınak ve bir bölümü mozaik taban kaplamasına sahip villalar, kentin dikkat çeken yapılarından bazılarıdır. “Büyük hamam-gymnasium kompleksi”, Arykanda’nın hem en görkemli hem de günümüze en iyi durumda gelmiş yapısıdır. Nekropol alanında ise anıtsal mezar yapıları mevcuttur. 

Konumu nedeniyle kademeli teraslar halinde düzenlenmiş olan Arykanda, tarihi yapılarının yanı sıra tüm vadiyi gören panoramik manzarası ile de etkileyici bir kenttir. Antik kenti çam ve sedir ağaçları arasında, güneşin etkisini fazla hissetmeden gezebilirsiniz. 

RHODİAPOLİS

Otelimizden 15 km uzaklıkta olup,Müzekart gerekmez,ücretsiz girişlidir.Etrafında hiç bir büfe bulunmadığından yanınıza su almayı unutmayın.

Kumluca İlçesi, Sarıcasu Köyü yakınında bir tepe üzerinde yer alan Rhodiapolis, isminden dolayı Rodoslular’ın kurduğu bir şehir olarak kabul edilir. Çok yakınında bulunan Gagai, Phaselis, Korydalla ve Olympos gibi bölgedeki pek az Rodos kolonisinden birisidir. Theopompos’un belirttiğine göre Rhodiapolis, adını Mopsos’un kızı Rhodos’tan alır. Adını Hekataios’tan öğrendiğimiz yerleşim, Rodoslular tarafından koloni olduktan sonra gelişmiştir. Bölgedeki tüm kentler Likya Birliği’nin üyesidirler. Rhodiapolis ve Gagai sikkelerinde “Likyalı” oldukları belirtilir.

Kentin en ünlü siması Opramoas’tır. Antonius Pius döneminde (İS. 138-161) yaşamış olan bu kişi Likya’nın en zengin adamı ve en ünlü hayırseveri (Euergetes) dir. Opramoas, Apollonios II’nin oğludur. Annesi Aristokila adıyla da bilinen Aglais, Korydallalı’dır. Hermaios ve Apollonios III adlarında iki erkek kardeşi vardır. Opramoas’ın Lykia Birliği’nde üstlendiği ilk görev arkhiphylakia olmuştur. Erken dönemdeki hizmetlerinin ardından dört kez onurlandırılmıştır. İ.S. 114 ile 131 yılları arasına denk gelen onurlandırmalarda Opramoas, bronz heykel, altın kaplama ikon ve altın çelenk almıştır.131-132 yıllarında cömertliğini kanıtlayan Opramoas’ın Lykia Birliği tarafından yıllık onurlarla onurlandırılmasına karar verilmiştir. Opramoas’ın neredeyse tüm Likya’da yardım etmediği kent yok gibidir. Opramoas’ın bir başka özelliği ise Hadrianus’un anılarında gizlidir. Hadrianus “Asya olaylarını detaylıca bilen Likyalı tüccar Opramoas’ın gizli raporlarının Palma tarafından alaya alındığını” anlatır. Rhodiapolis, Likya dilindeki yazıta sahip kaya mezarı dışında M.Ö 7. yüzyıl öncesini yansıtacak kalıntılara sahip değildir. Kentte bilinen en erken kalıntılar Klasik Çağ kaya mezarlarıdır. Lykia dilindeki yazıtlı kaya mezarı ve tiyatronun kuzeyindeki Helenistik kule dışında geleneklerine bağlı olan bir Roma kenti izlenimini vermektedir. Ancak, kalıntılar arasında büyük bir kısmı tahrip olmuş Bizans çağı yapıları çoğunluktadır.

Önemli kalıntıları; tiyatro, hamam, agora/stoa, sebasteion, tapınaklar, kilise, sarnıçlar, kenotaph, nekropoller ve konutlardır. Kentin en çok dikkat çeken özelliği, küçük taşlardan harçlı veya harçsız olarak inşa edilmiş hala ayakta olan çok sayıdaki yapıdır. Bunlar değişik ölçülerde olup, birçoğu özel kişilere ait evlerdir. Şehir merkezinde Grek planlı küçük bir tiyatro yer alır. Aşağı yukarı 1500 kişi kapasiteli olduğu düşünülen ve güneye bakan tiyatronun caveası çoğunlukla yamaca yaslanmış olup, cavea da 7 merdiven arasında 6 kuneus/kerkides bulunur. Tam yuvarlak olan orkestranın çapı ise 10.52 metredir. Doğu batı aksında uzayan sahne binasının üst kesimi tamamen yıkılmış, sadece zemin katı korunabilmiştir. Proskene cephesinden 5 kapı açılır. Duvarları tamamen kitabelerle dolu olan ve Opramoas’ın bütün resmi ilişkilerinin sıralandığı 64 belgeden oluşma anıt-mezar, tiyatronun güneybatısında sahne binasının arkasındadır. Kent merkezinde, agora ile stoa bir bütünlük arz etmekte ve stoa, agoranın batıda yer alan üzeri örtülü bölümünü oluşturmaktadır. Tiyatronun üst kısmında batıya doğru sadece apsisi korunagelmiş bir kilise göze çarpar. Yerleşimin doğu sınırındaki son kamu yapısı ise bir Roma hamamıdır. Hamam genel planlamasıyla Anadolu hamam- gymnasion karakteristiğindedir. Rhodiapolis’in nekropolü kentin, doğu, güneydoğu ve kuzeyinde yoğunluk göstermektedir. Büyük çoğunluğunu Roma Çağı’na ait lahitlerin oluşturduğu nekropol alanlarının en ilginç kalıntısı Lykia dilinde kitabeli kaya mezarıdır.

Denize Girilebilecek Yerler

ADRASAN SAHİLİ

KORSAN KOYU

KARGICAK KOYU

PORTO CENEVİZ KOYU

PAPAZ KOYU

KARAÖZ

SULU ADA

SAZAK KOYU

ÇIRALI PLAJI

MADEN KOYU

Hizmetlerimiz

Havaalanı Transferi

Denize Ücretsiz Shuttle Servis

Cafe / Bar

Açık Havuz

Ücretsiz Park

Kahvaltı

Bize Ulaşın

    Konumumuz

    İletişim

    • +90 (505) 919 07 41
    • tasevadrasan@gmail.com
    • Adrasan Mahallesi Nergiz Sokak No: 33 Kumluca/Antalya
    • Taş Ev Adrasan
    • tasevadrasan